11 Eylül 2014 Perşembe

Çaba..

Gitmeye yakın olduğum zamanlarda ileri sürebilmek için hep çabaladım...Biraz yavan olan konuşma çabamla dilimin dönmediği cümlerimi hep bir tarafına yazdım aklımın...Kendimi bitirmek isterken hep başkalaşan yaşamlarımı, gözümün önünden film karesi gibi geçişini izledim..Bitirmenin bitmesi gerektiğinde yağıcak birşey kalmamasına rağmen uğraşıma ortak oldum..Yani kısacası ben yine gitmek istedim herşeyden herkezden ama yapamadım...Bir inilti benim ki... ama duyabilen kulaklarını tıkamaktan vazgeçtiğinde belki bana hak verirsiniz...Neyse cok uzatmadan yeni bir film makarası takta başka hayıflanmalara başlayayım......

Tayfun

Yazamadıklarım: Büyümek

Nedensizlerin arasında aranma sayısının düşüşe geçtiği ve cevapsız kayıtlarda yüzü unutulmaya durmuş gibiyim..Nereden başlasam da cümlenin sonunu toparlıyayıp bu iştende sıyrıla bilirim diye düşünerek,gece yarısını geçip soluna kıvrılmadan bahaneler üretmek için kapılardayım..Yazdıklarımın manasızlığında bir bakmışssın kocaman bir boşluk ama ben yine kurtulumadım ki...Nasıl bir şarkı söylemeliyim bu dilimin uyuşukluğunu geçirebilmek için...Aslında birazda düşünmeden  terbiyesizliğimden dilimi ısırdım bu uyuşukluk ondan...Bir gün diyorum hani içimde yaşatmak istediklerimi kapılarda karşılayayım.Çocukluğum geri gelsin hafızam silinsin ve aynada sadece gülümseyerek uyanayım..Nenemin bizi büyüttüğü o kireç evde uyanayım kahvaltım üşüyerek bir demli çay kıvamında ısınsın...Ama buda olmaz ki çünkü artık nenemin ellerindeki çizgiler iyice belirginleşti onları gördükce hatırı sayılır hatıralarım beyninimi yeniden yokluyor....Biraz yürümek isteyip yollara koyulduğumda nerden geldiğini bilmediğim rüzgar saçlarımı uçuştururken nedensiz bir duman isteği ciğerlerimi yokluyor..Umursamazlığını bir kenara bırakmadan o zaten içime doluyor...Ben ne yapmalıydım acaba da bu umarsızlıktan kurtulmalıydım? Çok yazım yanlışlarında adım geçti ve belkide  çınlama tek kulağımda bir ömür boyu sürüyor bu yüzden..Adı konulmamış sokakların tabelalarına bakarken buluyurum bazen geceleri..Üzerinde sadece birkaç rakam oluyor..Ama yönü sabitlenmiş ben ne kadar çevirmek istesemde hep kendi tarafını gösteriyor...Yani ne kadar denediysem olmadı..Dermanı kendimde aradım ve hiç bir zaman bir çıkış yolu bulamadım...Tutuldum kaldım belkide ama kimseninde bilmesini istemedim...Sabahları uyandığımda yalan söylememeye cesaretsizce uyandım ve başaramadım..Sözlerimi verirken kendime hep karşımdakine biraz daha yalan söyledim ve aynaya bakabilecekken her seferinde biraz daha çatlattım kenarından..Yani kısaca bugünde uyanmak için doldurdum ciğerlerimi ve iyi bir gece dileyebilecek kadar cesaretli olamadım...Tellere takılmış uçurtmanın sadece kuyruğu kadar özgür oldum...Rüzgarımsa hep savurdu umarsızca...İşte bugünde biraz daha büyüdüm ve sadece öylece bakakaldım.....


TAYFUN

14 Kasım 2013 Perşembe

Yazamadıklarım-Kısa bir ömür üzerine

Kelimeleri kasidesine sıkışmış sözcükleri,ayrılığın ertesi sabahı kusaraktan bir safra sızında uyanmak gibi acı vericiydi aslında yaşanmamış olanlar..insan daha çok buna üzülüyor sanırım yada üzüldüğüne inandırıyor kendini..yapılacaklar listesinde en başta beyninin eşyalarını çöpe boşaltma isteği  var bide akşamdan kalma boğazının ıslaklığını kurutmak zaman geçirmeden..Filtresiz içmeyi öğrenmeye başladığın hayatını birazda olsa hafifletme çabası içerisinde iki parmak arasına sıkışmış tütün kokan ellerine teslim olma isteği sabah sabah..izleri daha taze olmasına rağmen sanki bir ömür acı çekercesine hıçkırıklara boğulmak için bir sabah daha başladı işte böyle..Nereye gittiğini bilmediğin yarık topraklı yollardasın işte yine,her bir yarık sanki sen değil mi? en çok neresine üzülyordun hayatın yada üzülmek için odak noktası neresiydi bütün bu olanların?? Aklını kurcalamaya müsait hep bir soru sorma isteği...Böyle günlerin akşamları çok tehlikelidir çünkü hangi meyhanenin kaça kadar açık olduğunu bilirsin ve yakın uzak görünsede depara kalkarsın işte durmaksızın koşarsın bu maratonu..Senin gibi olanları görürsün tabureler üstünde ve birazda olsa için hafifler gibi gelir..Böyle günlerin tehlikesini fark etmezsin o dakikalar  ve kapanışı yine kendi dört duvarında yaparsın..Aklının eremediği bir sen daha düşünürsün ve yine yaparsın..İşte bu dakikalar çocukluğunda özlem duyduğun sokak oyunlarında bile oyun bozan sen olursun,hayatının yaptıklarından daha çok yapamadıklarının suçlusu olursun..Gözlerin ağırlaşmaya başladığında son uykunu uyumak istersin ve bir nefesi daha çeker işlersin derinlere,gözlerini kapatırsın..rüyalarında bile suçluluk duygusu ile yaşarsın ve bu böyle sürüp gider..Artık mutlu sabahlara merhaba diyebileceğin bir sen kalmayacak zamana kadar devam edersin....zaman ileriye sarsada, yada geçmişinde sabit kalsada çıkamazsın ve yıllar sonra yine dersin ki yine yapamadım,yine yapamadıklarım.........

Yok olma yolunda ilerleyen bir ömrün kısa bir özeti......Hepsi bu kadar...


TAYFUN

24 Ekim 2013 Perşembe

Soğuk çok Soğuk

yazdıklarımla beni ilişklendirirken dönüp yazının başına baktığımda sonunda yine bir beni unutuyorum....her defasında tekrarlanan sözcükler, içimde her geçen gün küçülüp hapsolması gerekirken birazcık daha büyüyor..hani dalgalar kıyıya vuruyor ve ardından devamı onu tamamlıyor ya işte o durum bende birazcık karışık..iki oda bir göz evimin pencere aralığından sızan rüzgarla üşüyorum.insanın hayatına girenlerle ilişkilendiriyorum bazen,hani bir anda duruyorsunuz ve biri geldiğinde içiniz ısınıyor ve gittiğinde buz dağına dönüyorsunuz..işte öyle bir şekil bu soguk hava..milimetresi kendinden küçücük bir hava akımı nasıl olurda üşütebilirki hacmi 45 on parmak tabanlarımı??...ısınamıyorum bu gece ki çünkü düşüncelerimin soğukluğu beynimden işliyor en zerresine kadar vücudumun...karanlıkta oturmayı özlüyorum bazen,kapı pencere kapatım karanlıkta öylece oturmak istiyorum..yeniden düşünebilmek ve soğukluğumu yenmek istiyorum..nereden gelmiştiki bu soğuk akım??nasıl sarabilmiştiki beni..uzuvlar insanın en önemli parçaları.fakat titrek ellerim ve uçlarının hissini kaybedeli oldu aslında hayli bir zaman..yazacak takatim hep var ama bazen nasıl yazdığımı bilmiorum hissiyatım varmı yada neyin hissiyatı itiyor beni yazmaya onuda bilmiyorum.tekli koltuğuma kuruluyrum.sarma bir sigra elimde sönük..ateşime zanıyorum masa üstünde duran.çakmak yanıyor alevi bir hayli büyük aslında bu beni ısıtırmı diyorum ama oda gidiyor yetemiyor ki..hayatta olan herşeye bir açıklamamız var fakat kendimize açıklama yapmaya gelince kalemin mürekkebi hep bitiyor..siyah beyaz fotoğraflarda yitirilen duygular gibiyim.. hep elde mazikalıntılarına saklanan..kuşlara yem olarak atılsam bile yenmeyen buğday tanesi gibi...bilmiyorum aslında yada biliyormuyum onuda bilmiyorum..akşam vaktinde geceyi geçen saatlerde guguk kuşu daha çıkmadan yuvasından hışımla uyanıyorum hep..balkona çıkıyorum bir sigara yakıyorum..uzun gökyüzü iniltilerini dinliyorum belki bana bırakılan birşey vardırda rüzgarla gelecektir diye bekliyorum,havayı derin derin içime çekiyorum..üşüyorum kış aylarında ama yinede direniyorum soğuma..bekliyorum bende usul usul sessizce ve haykırarak..evimin içinde bir ses var kulaklarım sağırlaştı fakat duyuyorum..bir adım atıp köşesinden bakıyorum odama ama daha ilerisine gidemiyorum.kedidir deyip geçiyorum ve pisi pisine yaşıyorum bir geceyi daha...

tayfun

Tik-tak....

Bir sayfası daha geçiyor işte.Nasıl oldu,bitti derken bir gece daha kapıyı çalıp sonlandırmak istiyor bu günüde...Dizelerime sığdırabileceğim cümlelerim günü geçen rafında kendi saysını coğaltıyor her seferinde..İçimde bir burukluk ama keyfi deminde bir üzüntülerdeyim ben yine..Anlayan cıkmadıgından bende anlatmaya calışmadıgımdan kısır döngüsü hep devam ediyor..Ağlasam diyorum bazen,böyle kana kana iç çeke çeke ama olmuyor...Göz yaşlarım kendini hapsedip kapısında duruyor...Uzaklarda bir yerlerde birşeyler yada mutlu birşeyler varmı diye düşünmeden alamıyorum kendimi..Kurcalayan sorularıma kocaman bir sırıtma gönderiyorum bıyık altından koca sakalımı selamlayarak ulaşıyor yerine....Bitirebilirmiyim bu geceyide? şizofren benliklerimi uyutabilirmiyim peki?? Karşımda gece gece durmadan düşünen bir ben,kara kara...Onun yanına oturmus,suskun sağırlığından duyumu zayıf bir ben daha,yıkıntıların arasından uzanan ellerini tekmeliyor...Üzerime çöken bulutlar arasından parçalı aydınlık şeklinde ruhum yağmur dileniyor,arınmasını istiyor sahtesi soguk mühür gibi insanlardan..Dilimdeki acılar toprağımı kavuryor saman alevinden..Ortalı sade bir acı kahve gibi yaşadıklarım..Tadı tuzuna karışmış,bir bardak demli şekerli çay misali unutmaya çalıtıklarım..ama ama ben çayımı şekersiz içiyorum ki!! Uyarı tabelasından yeni döndüm,sadece bir paket sigaramı aldım köşedeki büfeden ve bir paket çay..Sallanan koltugumda bir ileri bir geri..Bir acı bir tatlı..Yerim cam kenarı sürem sınırsız..Makinist başla dedi hayata bende startı verdim ve sadece belkiyorum kurulu bir saat bombası gibi tik tak tik tak tik ve tak...................

Tayfun

Meçhul şeyler..

Kendime bile sölemekten çekindiğim yalanlarım vardı benim..Biliçsizliğimle taş kaldırımın dibine uzanmışım..Asvaltın ateşi sırtımı dağlıyor adeta..Karışıp giden yıllarıma inat of çekesim geliyor...Nefesim kursağımda kalıyor dilimin ucuna yetişemiyor... Annemin demli çay kokusunda mutfakta kahvaltı yaparken bir çocuk suretini hatırlıyorum karşımda hep..Ben onunla konuşurdum içten içe her dakika..Otobüste yerim hep koridor tarafıydı benim çünkü o daha çok pencere kenarını severdi ve yol ışıklarının altında kaybolum geri belirirdi..Yazmaya sıkıntılı olduğum saatlerimde her zaman karşıma oturdu..Gülümsememin iticiliğini bir yana bırakıp gözlerinin içine bakarak yalanlar boşaltırtım ona..Oda hep yemiş numarası yapıp hızlıca kalkar yerinden ve gülümserdi sarılırdı boynuma...Zaman simetrisi bile hep ileriye akarken hayatımın,bende her geçen dakika özlüyorum ona dair anılarımı...Kopamadığım geçmişimin düştüğüm yollarında dizlerimin kanayan yerleri sızlıyor böyle durumlarda...Fakat bu durumlarda karşıma aldığım küçük çocuğum artık yok..Benim kayboluşumda oda kendini kaybetmeyi seçti.Yada ben yine bir yalana daha sığınarak cümlelerimi kendimi avutur gibi beyin kemirgen yüreğimin ıslak gözyaşlarını dindirmek için sıralıyorum ardın sıra...Affetmenin telkinine sığınmak artık manasız geliyor..Kaçacak bütün fare deliklernin önüne betondan duvarlar örülmüş...Peki ya şimdi diyorum karşıma çıksa ve sorsa bana kaldırımın kenarındayken ışıkların altına teslim olduğunda neden beni yanına almadın? yada bir ufak kol mesafesi açıp yanına uzanmama neden izin vermedin diye...İşte böyle çaresiz gecelerden kaçmak için belkide kendmi yalanlarımla kandırıyorum..Bir çocuğun ölümünü kabullenmek mi daha zor yoksa onu bırakıp gitmek mi??Sorularım peşin sıra kovalıyor yanıtınlamak için artık aynaya bakmıyorum..Aslında bende gizliden gizliye ağlıyorum sanırım itiraf edebildiğim tek şey bu benimde....Çocukluğumla büyürken yanında bende nefes aldım seninle..Omzumdaki desteğinle asıl sen büyüttün beni ve ben seni on dukuzunda bir gençken bir kaldırım köşesinde o ışığın altında terk ettim..Beynime faili meçhul kurşunları sıkarak uzandım öylece kaldırımın köşesine... ışığına bıraktım söyleyemediğim daha bir çok yalanla ve aslında biliyormusun işte en çokta bu dağladı beni..Meçhul yaşadığım hayatıma,meçhul bir ölüm ekledim sadece..Bir kol mesafesi uzaklığında...hepsi bu kadar......


TAYFUN

Çaba..

Gitmeye yakın olduğum zamanlarda ileri sürebilmek için hep çabaladım...Biraz yavan olan konuşma çabamla dilimin dönmediği cümlerimi hep bi...